28 Eylül 2011 Çarşamba

Yunanistan, Avrupa...Neleri takip etmeli?

Son günlerde Avrupa’dan gelen çelişkili haberler artmaya başladı. Bir yandan Yunanistan’ın iflasına yönelik çalışmalar yapıldığı söylenirken, diğer taraftan da Yunanistan’ın borçlarını ödeme kapasitesine sahip olduğu belirtiliyor. Görünen o ki AB’de yapılması gerekenler ile siyasetçilerin söyledikleri arasında çok ciddi farklar var. Bu notta şu anda Avrupa’da tartışılan konuları ve takip edilmesi gereken tarihleri özetliyorum:

Bu hafta başından bu yana piyasaların merak ettiği ve olumlu yaklaştığı konu AB’nin €440 milyarlık kurtarma fonunun (EFSF) büyütülmesi. Ancak bu konu hakkında çok anlaşmazlık var, bu yüzden belirsizlik de sürüyor.

EFSF’in yeni fonksiyonları ne olacak?

• EFSF, başlangıçta AB’nin sorunlu-küçük ülke ekonomilerine sınırlı destek sağlamak üzere planlanmıştı. Yeni değişiklikler ile EFSF bankalara sermaye desteği sağlayacak ve sorunlu ülke tahvillerini doğrudan piyasadan alabilecek. Böylece, bu ülkelerin borçlanma maliyetleri düşecek ve gerekli reformlar yapılana dek bu ülkelere zaman kazandıracak.

• Daha önce Almanya ve Hollanda tarafından şiddetle karşı çıkılan bu değişiklikler, büyük risk altında olan AB bankacılık sistemini ve tehlike sınırına yakın seviyelerde bulunan İtalyan-İspanyol tahvillerini korumak için artık şart.

• İlgili değişikliklerin, 17 üye ülkenin parlamentosunda onaylanması gerekiyor. Değişiklikleri şu ana kadar 6 ülke onayladı, bugün de Finlandiya’nın onaylaması bekleniyor. Perşembe günü ise değişiklikler Almanya’da görüşülecek. Onay konusunda Merkel’e muhalefetten destek var, fakat kendi koalisyonu içinden ciddi itirazlar geliyor. Yani Almanya’da EFSF değişiklikleri onaylanırsa, koalisyonun dağılma riski de var. Öte yandan, Avrupa’da AAA kredi notuna sahip altı ülkeden herhangi birinin paketi onaylamaması durumunda EFSF’in ne kadar etkili olacağı tartışmalı.

• Slovakya’da da değişiklik paketine karşı görüşler oldukça güçlü. Slovakya paketi onaylaması kritik öneme haiz değil elbette, ama bu durumda diğer üye ülkelerdeki muhalefet de güçlenecek.

• EFSF’in uygulamalarının sulandırılması riski de artıyor. Alman Parlamentosu’ndaki yaygın görüş, EFSF’in her aksiyonunun kendi onayından geçmesi. Böyle bir durumda fonun bağımsızlığı olmayacak, işler çok yavaş yürüyecek.

• EFSF’in yeniden yapılanması için, Yunan tahvillerine çok daha yüksek bir “haircut” uygulanması gerektiğini savunan AB yetkilileri de var. Halen talep toplanan tahvil takası için beklenen haircut %21, ancak bunun en az %50 olması olasılığı son gelişmelerden sonra iyice yükseldi.

EFSF’in fonları nasıl büyütülecek?

İrlanda, Portekiz ve Yunanistan’a sağlanan yardım paketleri EFSF’in kullanılabilir rezervini €250 milyara kadar düşürdü. EFSF’e katkıda bulunan üye ülkelerin birçoğu, fona yeni kaynak sağlama konusunda ya siyasi baskılar yüzünden ya da kredi notlarını tehlikeye atmamak için olumsuz yaklaşıyorlar. Yine de EFSF’in kaynaklarının artırılması için, bazı öneriler tartışılıyor:

• EFSF’in piyasadan tahvil alması yerine, bu tahvillerde oluşacak olası zararların %20’ye kadarının garanti altına alınması. Böylece fonun kullanılabilir rezervi de 5 kat artmış olacak ve eldeki nakit rezerv harcanmamış olacak

• Geçici bir yapı olan EFSF’in kalıcı Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM) ile yer değiştirmesi konusundaki çabaların hızlandırılması. ESM’in, 2013 ortasında hayata geçmesi planlanıyor. ESM’in EFSF’ten farkı, garantiler yerine doğrudan üye ülkelerin nakdi katkılarıyla fonlanması.

• EFSF’in bankaya dönüştürülmesi ve ECB’den neredeyse sınırsız kaynak bulması. Bu plan, Almanya MB Bundesbank tarafından ağır şekilde eleştiriliyor.

• ECB şu anda olduğu gibi tahvil almaya devam edecek, ancak bu alımlara EFSF garanti verecek. Böylece olası zararlar ECB yerine EFSF’e ait olacak, ama EFSF’in nakit rezervi de korunmuş olacak.

EFSF ile Yunanistan’ın ilgisi ne?

Yukarıdaki tekliflerden biri üzerinde anlaşma sağlanmadan, Yunanistan’ın borçlarının yeniden yapılandırılması zor. Anlaşmanın ne zaman sağlanacağı da belli değil. Ekim ayında bir uzlaşma sağlanması şu anda en iyimser beklenti. Ayrıca bu planın yine üye ülke parlamentolarında onaylanması gerekecek, bu da aylar alacak ve Yunanistan’ın iflası uzun bir süre daha gerçekleşmeyecek.

AB nihayet mali birlik kurabilecek mi?

AB Liderleri, Ekim zirvesinde merkezi bir mali otorite kurulmasına yönelik bir adım olarak yeni reformları tartışacaklar. Şimdilik düşünülen reformlar, ülkeler üstü bir AB maliye bakanı atanması ve 17 ülkenin ortak Eurobond çıkarılması üzerine yoğunlaşmış durumda. Ayrıca Almanya da, para birliğinin devamı için, harcama disiplinine uymayan ülkelere yönelik sert önlemler koyulmasını istiyor. Ortak Eurobond ihracı konusunda Almanya son söze sahip. İhraç edilecek tahvil, Almanya’nın kredi notu ve ekonomik gücüne dayanacak. Bu yüzden de Almanya’nın harcama kısıcı önlemlere yönelik baskısı sonuç verebilir.

Ancak reformlar için yine üye ülkelerin anayasa değişikliğine gitmesi ve bunun da referanduma sunulması gerekiyor. Bu konuda görüşler birlik içinde çok bölünmüş durumda: İngiltere bu tartışmaların uzun sürecek kavgalara dönüşmesinden ve birliğin istikrarını daha da tehlikeye atmasından kaygılı.

Önemli tarihler:

29 Eylül             Alman Parlamentosu EFSF değişikliklerini oylayacak

3 Ekim              AB Maliye Bakanları toplanacak

11 Ekim            Slovakya Parlamentosu EFSF değişikliklerini oylayacak

13 Ekim            AB Maliye Bakanları Yunanistan’ın €8 milyarlık yardım dilimini görüşmek için 
                        toplanacaklar

14 Ekim           G20 Maliye Bakanları toplanacak

Ekim ortası      Yunanistan’ın nakdi bitiyor

17-18 Ekim      AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy, AB Liderler zirvesinde mali birlik önerilerini
                      sunacak

3-4 Kasım       G20 zirvesi

Aralık başı      Yunanistan’a bir sonraki yardım diliminin verilip verilmeyeceği üzerine görüşmeler başlıyor

9 Aralık AB     Zirvesinde liderler, EFSF’e kaynak sağlanması ve mali birlik konusunu görüşecekler

Ocak 2012      Alman parlamentosu EFSF’in ESM ile değiştirilmesini oylayacak

15 Eylül 2011 Perşembe

Yunanistan: İflas Nasıl Edilir?

Yunanistan’ın bir kez daha nakdi bitti... Pazartesi günü bir açıklama yapan Maliye Bakanlığı ellerindeki nakdin sadece bir kaç hafta yeteceğini söyledi. Geldiğimiz noktada artık konu Yunanistan’ın nasıl kurtulacağı değil, Euro birliğinin nasıl kurtulacağı. Ancak Yunanistan’ın iflası 2009’daki Lehman Brothers’dan çok daha ciddi sonuçlar yaratacak. Bu notta böyle bir iflasın nasıl sonuçlar yaratacağını inceliyoruz.


Ülke iflasları az görülse de piyasalar açısından yeni bir şey değil. Yakın tarihe baktığımızda, Arjantin’in 2001 yılındaki iflasını görüyoruz. İflas açıklamasını takip eden dönemde devalüasyon ve buna bağlı yükselen enflasyon nedeniyle ciddi zararlar oluşmuştu.
Yunanistan’da ise durum Arjantin’e oranla çok daha karışık. Yunanistan bir süredir bütçe açığını azaltma ve yapısal reform hedeflerinin oldukça uzağında. Ve bu durum şu ana kadar Yunanistan’a yardım konusunda başı çeken Almanya’nın da sabrını taşırdı. Daha önce sert açıklamalarla reddedilen iflas seçeneği artık Almanya’da da rahatça tartışılıyor. İki kez yardım paketi sağlanarak kurtarılan Yunanistan’a 3. kez yardım edilip edilmeyeceği tartışılıyor, ancak yeni bir yardım paketi, Avrupa içindeki muhalefet nedeniyle pek olası değil. Ayrıca, yardım paketleri büyümeye katkı sağlamadığı gibi aşırı yüksek faiz seviyeleri nedeniyle bu yardımlar sadece faiz ödemelerine gidecek. Yani sorun çözülmeyecek, zaman kazanılacak. Bu yüzden de Yunanistan için artık tek seçenek iflasını açıklayarak alacaklıları ile pazarlık etmek. Yunan 1 ve 2 yıllık tahvil faizleri de zaten iflası fiyatlıyorlar.

“İflas” nasıl olacak?

İflas denildiğinde Arjantin örneği değil, kontrollü ve düzenli bir borç yeniden yapılandırılması anlaşılmalı. Bunun için de ortada bir plan olması ve bu süreçte de Yunanistan’a gerekli reformlar karşılığında nakit sağlanması gerekiyor.

İflas ile başta Avrupa bankacılık sisteminde ortaya çıkacak zararlar nedeniyle piyasalara ve bankalara ciddi bir likidite desteği gerekecek. Ama giderek dillendirilen bir konunun “madem bu kadar riskli bir borç verdiler, cezasını da çekmeliler” olduğunu belirtelim.

Yunanistan ne zaman iflasını açıklayabilir?

Genel olarak kabul edilen görüş, bir ülke borçlarını yeniden yapılandıracaksa en iyi zaman faiz dışı fazla vermeye başladığı ve kendi harcamalarını karşılayabildiği dönem. Böylece hem pazarlıklarda ülkenin eli güçleniyor, hem de iflas sonrası oluşacak olumsuz ekonomik ortamdan çok daha hızlı çıkılıyor. Kağıt üstünde Yunanistan’ın 2012 ortasında faiz dışı fazla vermesi mümkün görünmekle birlikte, bundan çok daha önce bir borç yapılandırması kaçınılmaz görünüyor.

Yunanistan kısa bir süre önce gönüllü bir borç takası düzenledi. Burada hedef, Yunan tahviline sahip yatırımcıların, kendi rızaları ile ellerindeki tahvilleri daha uzun vadeli tahvillerle değiştirmeleri. Yunan hükümeti %90 oranında bir katılım arzu ederken katılım şimdilik %82 seviyesinde. Ancak buna rağmen ülkenin borç/GSYH oranı %140’ın üzerinde kalacak, üstelik büyüme de negatif olacak.

Özetle Atina’nın borç yükü, borç takası sonrasında bile sürdürülemez büyüklükte. Yılın son çeyreğinde yapılması planlanan €5 miyar tutarındaki özelleştirme ve kamuda 100 bin kişinin işine son verileceğine dair planlar da tansiyonun yakın zamanda yükseleceğini gösteriyor. Yani siyasi ya da ekonomik olarak bir şok daha yaşanması ile birlikte bir yeniden yapılandırma ilan edilebilir.

Ortak Eurobond ihracı sorunları çözemez mi?

Henüz ortak eurobondun tanımı net değil. Bu tüm üye ülke tahvillerini yerine geçecek bir tahvil mi olacak, yoksa diğer ülkeleri garantisiyle sadece sorunlu ülkelerin ihtiyacı olduğunda ihraç edilecek bir tahvil mi olacağı belli değil. Bu konuda Almanya’nın sert itirazları dikkate alındığında tahvilin tanımı netleşene dek uzun bir süre geçebilir.

Ayrıca bu tahvilin itfasından kimin sorumlu olacağı, yani garanti verenlerin mi, tüm üye ülkelerin mi olacağı da belli değil

Son aylarda Avrupa tahvillerinin en önemli müşterisi Çin idi. Ancak Çin de artık net bir mesaj veriyor: “Yeni alım için önce Avrupalılar kendilerine çeki düzen vermeli”.

Yunanistan neden para birliğinden çıkamaz?

Yunanistan’ın iflası, para birliğini terketmek anlamına gelmiyor. Ekonomik sebepler bir tarafa kanunen böyle bir çıkış veya kovulma prosedürü net değil. Zaten böyle bir çıkış da düzenli iflası mümkün kılmıyor, tersine Yunan finansal sistemi için felaket anlamına geliyor.

EUR’dan çıkıp Drahmi’ye dönme durumunda, Yunan ekonomisinin daha da kötüleşmesi ve krizin tüm AB’de çok daha yıkıcı etkiler yaratması söz konusu olacak. İflas, düzenli olduğu taktirde para birliğinden çıkmaya göre daha arzu edilir bir senaryo.

Yunanistan iflas sürecinde ne yapacak?

Kısa vadeli tahvillerde itfalar yapılmayacak. Yunanistan’ın toplam borç stoku €333 milyar

Bu süreçte işlerin kontrol altında kalması için AB ve IMF tarafından yeni finansman olanakları sağlanacak.

Bazı Yunan bankalarının iflasına izin verilecek, ardından bu bankalara el konularak devlet garantisi getirilecek.

Tasarruf önlemleri kısa vadede rafa kalkacağı için, siyaset üzerindeki halk baskısı (gösteriler, grevler) azalacak

Yunanistan’ın iflası Avrupa’da nasıl bir etki yaratacak?

Portekiz’in €156 mlr, İrlanda’nın ise €112 mlr borcu bulunuyor. Her iki ülke de finansal anlamda Yunanistan’dan iyi durumda. Italya ve İspanya ise kurtarılamayacak kadar büyükler ve diğerlerine çok daha iyi durumdalar. Ama gene de diğer sorunlu ülkelerin de iflası tercih edebileceği kaygılarıyla tahvil faizlerinde sert yükselişler olacak

Bu ülkelerde de, daha küçük ölçeklerde olsa da, gönüllü borç takasları tartışılacak, belki de uygulamaya konacak.

ECB piyasalara çok ciddi tutarlarda likidite sağlamak zorunda kalacak

Yunan tahvili taşıyan bankalar ciddi zararlar yazacaklar, Avrupa’da küçük banka iflasları görülecek.

Bankalar, batmamak için sermayelerini artırmak zorunda kalacaklar.

Ülkeler kendi büyük bankaları için destek sağlayacaklar. Bankaların borçlanmalarına devlet garantisi gelecek.

Artan borç yükü nedeniyle ülkelerin kredi notları düşecek

8 Eylül 2011 Perşembe

Altın: Yön hala yukarı!

Bu hafta başında ons başına $1,921 ile rekor kıran altın fiyatı, ardından gelen satışlarla $1,800 seviyesine kadar geriledi. Yatırımcılar haklı olarak bu düşüşün sadece bir düzeltme mi, yoksa patlayan “balonun” ilk aşaması mı olduğunu merak ediyorlar. Bu notta düşüşün normal bir piyasa oynaklığı olarak görülmesi gerektiğini, çünkü altını destekleyen temel sebeplerde hiçbir değişiklik olmadığını anlatıyoruz. Mevcut risklerin devamında, bu düzeltmenin ardından altın fiyatındaki yükselişin devam etmesini bekliyoruz.


Altın fiyatının sürekli yeni rekorlar kırması her gün “balon” ve “aşırı alım” ifadelerini duymamıza yol açıyor. Ancak altının seyri gösteriyor ki yatırımcıların talebi bu ifadelerden çok da etkilenmiş değil. 2008’den bu yana süren krizden hala çıkılamamış olması ve krizin borç sarmalına dönüşmüş olması, yatırımcıların gözünde altını en önemli yatırım seçeneklerinden bir haline getirdi. Altın (ve gümüşte) fiyat yukarı gittikçe kar satışları görmemiz normal. Ancak altını destekleyen faktörlerde bir değişim olmadıkça altın fiyatının kalıcı şekilde düşeceğini varsaymak doğru değil.


Altında balon var mı?

CFA Digest dergisinde yer alan bir araştırmada 1600 yılından bu yana oluşan 47 balon incelenmiş. Bu süre içinde balonlara yol açan 3 ana etken gözlenmiş:
  1. Finansal yenilikler,
  2. Yatırımcıların bu yenilikler konusunda aşırı coşkulu olmaları, bu enstrümanların hızla yayılması ve spekülatörleri çekmeleri
  3. Bu enstrümanlarda çok yüksek kaldıraç oranları kullanılması
Son aşamaya gelindiğinde aşırı kaldıraç, ürün grubundaki karmaşıklığı artırıyor ve dengesizlikler baş gösteriyor. Nihayetinde de balon patlıyor.

ABD’de yaşanan konut krizinde bu aşamalar çok net olarak gözleniyor. Konut alıcılarının kaldıraç oranı kriz öncesinde 1’e 100, Fannie Mae’in kaldıraç oranı 1’e 80, Wall Street yatırım bankalarının kaldıraç oranı ise 1’e 30 olmuştu.

Altın için ise bu durum şu anda söz konusu değil: Tersine altının sahiplik oranı hala çok düşük. 2010 rakamlarına göre altın varlıklarında %30 artış görüldü, ancak altının global finansal varlıklar içindeki payı sadece %0.7. Bu oran 2002’de %0.2 idi, buna bakıldığında ciddi bir artış gibi görünüyor, ancak bu rakamsal artışta altın fiyatındaki yükseliş de etkili.

Altına yatırım yapan fonlara baktığımızda da yukarıdaki tablo teyit ediliyor. 2000-2010 arasında ABD’de yatırım fonlarına $2.5 trilyon giriş olurken, bunun sadece$12 milyarlık kısmı altın fonlarına yönelmiş. Üstelik bu rakamlara altın ETF’lerindeki patlama da dahil.

Altına olan yatırım talebindeki artışın önemli nedenlerinden biri, sadece altına yatırım yapan ve borsalarda kolayca alınıp satılabilen ETF’lerdeki patlama. Bu talep sön dönemlerde Çin ve Hindistan tarafından daha da artmış durumda. Gelişmekte olan ülkelerde görülen gelir artışı da orta sınıfın mücevher talebini artırıyor. Ancak son bir yıla baktığımızda altın fiyatı en çok portföy çeşitlendirerek varlıklarını korumaya çalışan yatırımcıların taleplerinden etkileniyor.

Altının global finansal varlıklar içindeki payı:


Aşağıda yer alan ve Dr. Marc Faber’in hazırladığı bir rapordan aldığımız grafikte ise altının büyük kurumsal yatırımcıların (emeklilik fonları gibi) portföylerindeki payı gösteriliyor.



Bu dönemde altın fiyatını olumlu etkileyen faktörlere genel olarak bakalım:


1. Başta altın olmak üzere emtialara yatırım yapma imkanı sağlayan enstrümanların artmış olması, yani yatırımın fiziksel saklama ile sınırlı kalmaması ve alım-satımının kolaylaşması
2. Piyasalara kriz döneminde sağlanan ekstra likidite ile risk iştahının artması, emtiaların da bu risk iştahından paylarını almaları
3. Artan likiditenin enflasyon kaygılarını artırarak, basılı paraya olan güvenin azalmasına yol açması
4. Devletlerin borç sorununun bir türlü çözülememesi ile finansal sisteme yönelik kaygıların güçlenmesi
5. USD’deki değer kaybının sürmesi
6. Jeopolitik riskler ve terör olaylarının artması
7. Artan talebe karşın aynı oranda artmayan arz
8. Merkez bankalarının rezerv çeşitlendirmesi için altına yatırım yapmaları

ABD’deki politika uygulamaları bütün bu etkenler arasında en etkili olanı. Para ve maliye politikaları arasındaki uyumsuzluk piyasalarda “fear trade ” denilen algılamayı güçlendiriyor. “Fear Trade” altının güvenli liman özelliğini güçlendiriyor. FED’in piyasalara daha önce sağladığı (ve muhtemelen 2012’de bir daha sağlayacağı) yüksek likiditeye ek olarak, hükümetin durgunlukla mücadele adına bütçe açığını da artırıyor olması ciddi bir yapısal dengesizlik yaratmış durumda. Bu politikaların sonucu olarak hem “fear Trade” güçleniyor, hem de USD’deki değer kaybı altını destekleyici bir ortam yaratıyor.
ABD’de FED piyasalardaki likiditeyi geri çekmediği, bütçe açığı azalmadığı ve tahvil faizleri enflasyonun altında seyrettiği sürece altın cazip bir yatırım olmayı sürdürecek. Aşağıdaki grafikte lacivert çizgi ABD kamu borcunu, turuncu ise altın fiyatını gösteriyor. ABD kamu borcunun 2002’den itibaren artmaya başlaması ile altın fiyatındaki artış da belirgin hale geliyor.


Altın Teknik Görünüm (Mevcut Fiyat – $1,838/ons): Kısa vadede $1,815 destek seviyesinin altına sarkan altında yeniden bu seviye üzerine çıkmayı başardı. Bu aşamada $1,815 destek seviyesi üzerinde kaldıkça altında tepki alımları görülebilir. Ancak formasyon riski sürüyor. Bu nedenle trade amaçlı alımlarda temkinli olunmalıdır. $1,815-1,790 destek seviyeleri iken $1,850-1,880 ise direnç seviyeleridir. Altında orta vadede görünüm hala güçlü olsa da kısa vadede dalgalanma sürebilir.