13 Ocak 2012 Cuma

"Yüksek faiz enflasyon yaratır" iddiasına dair bir teori...

Kısa bir süre önce Başbakan Erdoğan enflasyonun sebebini Türkiye'de faizlerin yüksek olmasına bağlayan bir konuşma yaptı. İktisat ile haşır neşir olan birçok kişi, ben de dahil olmak üzere, doğal olarak bu görüşe itiraz etti.

Gerçekten de kitaplarda faiz artırarak enflasyon ile mücadele edilmesi gerektiği anlatılır. Bu konuda bir çok örnek vardır, yani denenmiş ve etkisi kanıtlanmış bir yöntemdir. Aşağıdaki grafikte kırmızı çizgi ABD TÜFE, mavi çizgi ise FED politika faizini gösteriyor. Açıkça görüldüğü gibi, enflasyonun ilk hedef olmadığı son dönem haricinde ilişkiyi tartışmaya pek gerek yok.


Başbakan'ın açıklamasının ardından "ekmeğini piyasalardan kazanan" bir ekiple düzenlediğimiz bir yemekte, bir arkadaşım aslında Başbakan'ın tamamen haksız olmayabileceğini, teoride eksiklik olduğunu, çünkü yerel faktörlerin hesaba katılmadığını söyledi. Bunun üzerine aşağıda okuyacağınız gibi tamamen gözleme dayalı bir tez ürettim:

Normal bir ülkenin sıradan bir vatandaşına (bir Norveçliye mesela) “enflasyon kaç, nolucak bu kronun hali” diye sorarsanız muhtemelen cevap alamazsınız. İnsanlar elbette finansal koşullardan haberdardırlar ama akılları işlerinde güçlerindedir, gereksiz bilgilerle donanmamışlardır. İşte böyle ülkelerde gerçekten de faizi artırırsan yatırımlar düşer, iç talep baskılanır, enflasyon geriler. Teori doğrudur, işe yarar.


Fakat Türkiye'de işler biraz daha farklıdır. Sıradan vatandaş aşağıdaki konuların hepsinde bir uzman seviyesinde bilgi sahibidir:
 • Enflasyon oranı kaç, geçen yıl kaç olmuştu


• En yüksek mevduat faizini hangi banka veriyor


• En uygun tüketici kredisi hangi bankada (dosya masraflarından arındırılıp bakılır elbette)


• 2007 model Toyota Corolla’nın 2. el fiyatı


• Çeyrek altın fiyatı


• Kurların seviyesi, yönü, $/TL 1 mi olacak, 2 mi
 İşte böyle derin bir deryadır Türk yatırımcısı…

Gelelim Erdoğan’ın açıklamasına. Diyelim ki sen ev sahibisin, evini de 1000 tl'ye kiraya verdin. Mevduat faizi %10 olsun. Yukarıdaki profile uygun bir Türk vatandaşı olarak mevduat oranını her an takiptesin. Şimdi varsayalım ki TCMB faiz artırdı ve mevduat faizi %12’ye çıktı.


Aynı olayların Norveç'te olduğunu düşünelim önce. Norveçli bu durumda ne yapar? Hiiiç, hayatına aynen devam eder.

Peki bir Türk ne yapar? Der ki “ben mevduatta artık daha çok kazanıyorum, o zaman kiraya da zam yapmam lazım ki ev sahibi olduğuma değsin”. İşte böylece beklentiler bozulmaya başlar, yani faiz arttıkça enflasyon da yükselir.


Demek ki faizi indirerek beklentileri de etkilemek ve enflasyonu düşürmek mümkünmüş!

Başta yazdığımı tekrarlayayım: Bu kişisel gözlemlere dayanan bir tezdir, bana sorarsanız çok bilimsel bir şey de değildir. 
 
Hal böyleyken, naçizane tezimi CNN Türk'ten sevgili Ebru Baki ile paylaştıktan ve eğlendikten sonra konunun geçen iki gün zarfında ilginç yerlere geldiğini ve akademik bir tartışmaya döndüğünü farkettim. 
 
Bu noktada Prof. Emre Alkin'in benim tezimi akademik bir bakış açısı ile ele alan yazısını da aşağıya kopyalıyorum. Emre Deliveli'nin tersi yöndeki görüşünü ise buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
 
"Faiz enflasyon yaratır mı" sorusuna iki yönden bakmak gerekir. Basit mantık bir önceki dönemin enflasyon oranlarının bir sonraki dönemin faizini belirlediğini söylese de, aslında bu ilişkide sebep sonuç ilişkisi karışmıştır.


Herşeyden önce para arzı artışının enflasyon yarattığı tezi üzerinden gidersek, para arzını tanımlayan büyüklüğün sadece emisyon yani basılan para olmadığı açıktır. Bugun k...aydi para, basılan paranın 10 katını geçmis durumdadır. Kaydi paranın içinde ulusal para cinsinden mevduat ve döviz tevdiat hesapları vardır. Buradan hareketle kaydi para arzının ulusal para cinsinden genişlemesini sağlayan unsur kur ve faiz hareketleridir diyebiliriz. Diğer tarafta sürekli büyüyen kredileri hesaba katmadan konuşuyoruz.

Statik bakış açısıyla anlaşılması zor bu nedenle dinamik şekilde bakılması gereken bu ekonomik gelismede, bilinmesi gereken bir nokta daha vardir. Türkiye'de bireysel kredilerin kaynağı mevduat, ticari ve kurumsal kredinin kaynağı sendikasyonlardir. Risk yükseldikce hem faiz hem de kurun yukselmesi kredi maliyetlerini artırmakta, ancak mevduatın da sürekli büyümesini sağladığı için, bankalar ellerinde şişen bu parayı satmak icin bireysel kredilerle ilgili kampanya yapmaktadırlar. Ne kadar seçici olsalar da şişen mevduatı krediye çevirmek zorundalar. Hal böyleyken, talebi dizginlemek mümkün değildir.


Özetle, bir önceki dönemin faiz seviyeleri bir sonraki dönemin kaydi para büyüklüğünü belirlerken, kurların yükselmesi de DTH'larin büyümesini sağlamaktadır. Buradan hareketle para arzı arttıkça, enflasyon eskisine göre daha zor kontrol edilir hale gelmektedir. Hatta faiz artışları belli bir seviyeye kadar da politika aracı olarak etkinliğini gösteremez. Çünkü bireylerim mal ve hizmetler icin talebini dizginleyen unsur faizin yüksekliğinden çok, ihtiyaçlardır ve psikolojidir. Tabii, kur yükselişlerinin de enflasyon üzerindeki etkisini unutmamak gerekir.


Sonuç olarak, faizleri yükselterek talebi dizginlemeye çalışmak bu açıdan limitli bir sonuc yaratacaktır ancak reel kesimin hesaplarını bozduğu için yatırımların cesaretini kırabilir. Bunun sonucu ise işsizlik ve büyümenin yavaşlamasıdır. Hiçbir siyasi iktidar bilerek böyle bir soğutmayı istemez. Bundan başka, yüksek faizin etkisiyle baskı altında kalan ve düşen kurların uluslararası rekabet üzerinde olumsuz etkisi de bulunmaktadır.


Sözün özü: yüksek kur-enflasyon-yüksek faiz bir sarmaldır. Kontrolsüzlük her ülkeyi bu sarmala düşürür. Para arzı faiz ve kur marifetiyle genişledikçe gelecek dönemlere enflasyon ihraç edilir. Bu ortaya çıkınca riskin yükselmesi tekrar kurları yükseltir. Hem kurları hem de enflasyonu dizginlemek için tekrar yüksek faize başvurulur. Bu sarmal devam ettiği sürece, kaydi paranın büyümesi durmaz. Dolayısıyla "nerden çıktı bu fiyat artışları" serzenişleriyle, çözüm başka yerlerde aranır.

2 yorum:

Mucahid Akincinin Ev Sayfasi dedi ki...

Enflasyonu insanların çılgınca iyimserliği oluşturur. Yarın muhteşem olacak, nasılsa altından kalkarız, benden zekisi yoktur, ben bu işin altından daha önce kalktığım diye kalkarım yanılsamaları insanları girişime, borç almaya, bilgi ve becerilerinin ötesine geçecek çılgınlıkları yapmalarına ve kaydi para tabanı denilen şişkinliğe neden olur. Temkinli, çalışkan ama güvensiz toplumlarda tasarruf, hayali sıkıntılar gelebilir beklentileri ile tutam tutam harcama yapılır. İktisatta yepyeni bir yaklaşımdır bu belirttiğim.

merttasciıglu dedi ki...

2007 model Toyota Corolla’nın 2. el fiyatı :)